ANASAYFA
MAKALE / Edebiyat Demokrasi İçin Tek Yürek!

Demokrasi İçin Tek Yürek!
                Edebiyatçılardan Darbe Karşıtı Bildiri

       Dedi ki; “Şair aşka boyun eğer, zulme değil!”  der Cahit Zarifoğlu. Gerçek şair ve yazarlar böyle ince ruhludurlar lakin konu esaret olduğunda kavrulan ruhuna su dökerek kavileştirmemesi ne mümkün!..

       15 Temmuz gecesindeki olağan dışı yaşadıklarımız asla unutulur türden değildi. Silahlı Kuvvetlerimiz içerisindeki bir cuntanın darbe teşebbüsünde bulunarak milletin silahını yine milletin üzerine doğrultması üzerine,  Başkomutanın “Halkım, demokrasiye sahip çıkın!” çağrısına, halk ırmak olup sokağa akarken biz de sessiz kalamazdık her halde, hem de “Halk Edebiyatı Dergisi” adıyla mecmua çıkartıyorken… O gece sırtımızda ay yıldızlı bayrakla, “Öleceksek bugün ölelim!..” deyip, vatan hissiyatıyla, arkadaşlarımızla önce tankların önüne yatarak onları durdurduk, sonrasın da “Bir daha asla!” diyerek  demokrasi nöbeti tutmaya başladık.

       Halk Edebiyatı Dergisi olarak, dergimiz yazarlarının imzasıyla yayımladığımız bildiri şu şekilde idi:
ZAFER MİLLETİNDİR
      "Halk Edebiyatı Dergisi olarak, 15 Temmuz 2016 günü demokrasiye ve millet iradesine karşı yapılan bu darbe girişimini şiddetle telin ediyoruz. Aziz Türk Milleti’nin -her zaman olduğu gibi- bu ihanete gereken cevabı vereceğine inanıyoruz. Darbeyi püskürten halkımız, bu ulvi duruşuyla demokrasiye olan bağlılığını tüm dünyaya örnek olacak bir şekilde göstermiştir. Biz, demokrasiye sahip çıkma noktasında geçmişte ve bugün olduğu gibi her zaman devletimizin ve milletimizin yanındayız. Bundan sonra da Türk Halkı ile beraber demokrasi nöbeti tutarak, tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet diye haykıracağız. Hakk’a ve halka beyanımızdır. 16.07.2016"
          
   Halk Edebiyatı Dergisi olarak içinde yer aldığımız Türkiye Dergiler Birliği ve Dünya Dergiler Birliği mensubu 18 ülkeden 130`dan fazla dergi, üç dilde yayımladığı ALÇAKLIĞA KARŞI BİLDİRİMİZDİR başlıklı bildirisini kurumsal olarak imzaladık.

       Türkiye Yazarlar Birliği’nin ESKADER ile ortaklaşa düzenlediği ŞEHİTLİK BİLDİRİSİ başlıklı bildirisinin altına bin yazarla birlikte imzamızı koyduk.


       Yetmedi, gazi yazarlar olarak bizler, kalemlerimizi daha da sivrilterek makalelerimizle halkı aydınlatma görevimize devam ediyoruz.
       Dolayısıyla edebiyat camiası bu korsan darbe girişimine sessiz kalmamıştır.
       Kendimizden örnekleyerek ilerleyelim. Edebiyatçı olarak, siyasete şahsen mesafeli dursak da, siyasi gelişmelerden ne yazık ki uzak duramıyoruz. Biz tarihi romancılar, edebiyatın yanında tarihi de iyi irdeliyoruz. Bu nedenle, yakın tarihimizdeki siyasi gelişmelere bakarak bugünleri okumak hiç de zor olmuyor.   Osmanlının yıkılışından, günümüze kadar demokratik hayatımızın sürekli kesintiye uğratılması, tesadüf değil zincirleme planlar yumağı olduğunu görüyoruz.
       Küresel güçlerin, siyonist ve emperyalistlerin, içimizdeki işbirlikçilerle; Sultan Abdülaziz’i katletmeleri, Abdülhamit Han’ı tahtan indirmeleri, Adnan Menderes’i asmaları, Turgut Özal’a suikast yapmaları, Muhsin Yazıcıoğlu’nu düşürmeleri,  bu memlekete ve insanına hizmet eden ne kadar ‘değer’ varsa ortadan kaldırma planlarının parçasıydı. Şimdi de “Dünya beşten büyük!” diyen bir Cumhurbaşkanı işlerine gelmediği için onu da devirip, ülkeyi kaosa sürüklemenin tatbikatını yaptılar. Ama tutmadı. Çünkü artık uyanan bir halk var. Darbe yiye yiye derimiz kalınlaştı. İstedikleri kadar parçalama gayreti göstersinler, artık planları boşa... Birleştik, dirileştik,  irileştik.
       15 Temmuz’dan sonraki meydanları süsleyen ay yıldızlı bayrakla demokrasi için tek yürek olup vatan nöbeti tutuyoruz.
       Milletimiz, 15 Temmuz’daki menfur darbe girişimi karşısında yüzlerce şehit vererek ağır bir bedel ödedi ama bununla beraber bir silkinişi de gerçekleştirdi. Türk Milleti, tarihinde hiçbir döneminde esaret altında yaşamadı; her defasında küllerinden yeniden doğarak, imparatorluklar kurup dünyaya hükmetti. Dağılıp esir alınmaya kalkışıldığında dahi Anadolu ayaklanmasını Kuvayi Milliye ile gerçekleştirdi.  Bugün de, damarlarında var olan o potansiyel gücünün farkına vardı. Bu güç, yeniden tecelli eden Çanakkale Ruhudur.
       O gece vatan sevgisiyle insanlar bir anda kendini tankların üzerinde buldular. Demokrasi şehitleri, tankların paletlerinin altına yatarak, ölümü korkuttular, ölüm onları değil!  Burada olanlar bu işin farkına varanlardı…
       Kendimizi yaşayan bir tarihin ortasında bulduk. İlk günkü destansı bir mücadelenin ardından günlerce Türk halkı olarak meydanlarda nöbet tutmaya başladık. Kalbimizi yaralayanları lanetlemek için oradaydık. Eleştirimiz, siyasi görüşümüz ne olursa olsun, halkımız belki de Çanakkale’den sonra ilk defa bir olmuştu.
Çünkü duygularımız aynı idi; vatan sevgisi…
       Mustafa Kemal’in dediği gibi “… Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş olabilir...”  Her tarafımıza sinmişler, hatta kalbimize kadar… Gafletten uyanmak gerek… Büyük bir badire atlattık. ‘Bir musibet bin nasihat bedeldir.’ Bu musibetten ders çıkartmamız gerekir. Belki bizi daha büyük senaryolara hazırlıyorlar, biz ona da hazırız. Çünkü bir millet uyanıyor. Bu Türkiye artık yarınların Türkiye’sidir. Bunlar hep mesut hatalardır. Aşı olduk bağışıklık kazandık. Gazanız mübarek olsun… İnancımız odur ki, bu irfâni duruşumuzu yarın bize huzurullahta şahit edecektir.
       Yine de bir öz eleştiri yapmamız gerekirse, ülke olarak bir eksiğimiz var gidermemiz gereken; bu son korsan askeri darbe teşebbüsünde bulunan cunta bizim içimizden çıktı değil mi? Peki, bu çocuklar bizim. Bizim çocuklar robotik makinalar haline kim dönüştürdü? Hem de kendi milli meclisini haince bombalayacak kadar!
       Bu sorunun cevabını, darbeciler arasında yer alan, Cumhurbaşkanı başyaverinin basına yansıyan ifadelerinden çıkartabiliyoruz: "Anadolu’nun fakir halkı, 'Çocuklarımız iyi okullar kazansın, bir yandan da dinini öğrensin' diye, yurtlarına ve dershanelerine gönderdiği cemaatin(!) abi ve ablalarının kucağına itilmiş oldular. Tabii devlet denetim görevini aksatınca, dış güçler bunu fırsat bilerek, cemaati(!) kontrol altına alıp (başta askeri okullar olmak üzere) kendi ideolojileri doğrultusunda çocukları yetiştirdiler. Dolayısıyla bu çocuklarımız masumane bir oyunun parçası oluverdiler."
İki yüzyıldır misyonerlerce, A.B.C.D... terörün adı ne olursa olsun, biri bitmeden diğerini devreye sokmak için bu memleketin çocuklarının kafaları yıkanıyor. Biz ülke olarak büyümek/ilerlemek istedikçe yolumuzu kesmek isteyenler olacaktır. Ayaklarımızın altından halı çekiliyor dikkat!..
       Demek ki vatandaş çocuklarına sahip çıkacak, devlet de denetim görevini aksatmayacak ki bir daha bu hatalara düşülmesin!.. Bu önemli; Milli Eğitim’den başlayarak, Silahlı Kuvvetlerimiz de dâhil, tüm kamu kurumları yeniden yapılandırılmalıdır.
       Meritokraside olduğu gibi, ‘hak edenin hak ettiği yere gelmesi’ liyakat sisteminin yeniden tesis edilerek hızlı reformlara ihtiyaç vardır.
       Batının yüz yıldır bizi tuttuğu cendereden kurtulmanın vakti gelmiştir.
       Şunu biliniz ki, küresel güçlerin en büyük silahı uyutulmuş haklardır. En büyük korkuları ise uyanık ve sokağa çıkıp milli ve manevi müdafaası yapan halklardır. Türk Milleti uyanmıştır….. Mehmet Ballı

Not: Bu yazı, Halk Edebiyatı Dergisi 13. sayısında yayımlanmıştır.