ANASAYFA
ARAŞTIRMA Sarıkamış Harekatı Nedir?

‘Sarıkamış Harekatı Nedir’

Sarıkamış Dramı

Buncacık soğukta üşürken biz,
Kardan adam yaparken siz,
Onlar zemheride dondular,
Allahuekber Dağı’nda buzdan heykel oldular!
...

Sarıkamış şehadetinin sene-i devrindeyiz. Yaralarımızın kabuk bağladığı ve üzerinden bir asır geçmiş olmasına rağmen hafızalarımız hâlâ taptaze!
Çanakkale destanı ile sevinirken Sarıkamış dramı ile hüzünleniriz hep!..
Sarıkamış Harekâtı I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunun Rusya İmparatorluğu’na karşı Sarıkamış’ta gerçekleştirdiği kara harekâtıdır.
22 Aralık 1914’te başlayıp 5 Ocak 1915’te biten ve sadece iki hafta süren hazin bir direnişin adıdır Sarıkamış. Anadolu nüfusunun 12 milyon olduğu bir dönemde ve üstelik Osmanlı’nın cepheden cepheye koştuğu bir zamanda, on binlerce vatan evladının, tarihçilere göre; ihtiraslı bir komutanın talihsiz bir ölüme götürülmesinin adıdır Sarıkamış...

Bu tarihi vakıa kimine göre bir destan, kimine göre bir facia, kimine göre ise bir dramdır! Her ne denirse densin bunun adına, binlerce vatan evladının, yurdunu kurtarmak için mantık sınırları dışında katlandığı büyük ve hüzünlü bir yolculuktur… Necip bir milletin evlatlarıyız, tarih yapmışız ama çok azını yazmışız. Geçmişten ders çıkartılarak, bizler bugünden yarına not düşüyoruz. Yani ‘yaşayarak yazıyoruz’. Ben, vatani görevimi Sarıkamış’ta yaptım! Bu yazımın sonunda kendi anektodumu paylaşacağım.
Tarihçilerimize göre;
İttihat ve Terakki’nin güçlü adamı ve Sarayın dadamadı olan Enver Paşa, acemi ve üstelik ordu komutanlıkları yapmadan Almanların desteğiyle başkomutan yapılmıştır! Bu tecrübesizliğine birde etrafındakilerin onu cesaretlendirmesi şahsi ihtirasa dönüşür.
Bazı komutanların doğunun ağır kış koşullarında bu işin faciayla sonlanacağını söyleyip Sarıkamış Harekatına karşı çıksalar da, ne yazık ki 'Turan Sevdası' için zafer kazanma hırsı aklını ve mantığını yok eden Enver Paşa tarafından görevden birer birer azledilirler. Eldeki tecrübesiz subaylar, yetersiz techizat ve iaşeye bir de karın kucağındaki Allahuekber Dağlarına vurulan askerin kırılmasıyla Sarıkamış Harekâtı facia ile sonuçlanır. Savaştan sonra İstanbul’a dönen Enver Paşa, uzun bir süre Sarıkamış hakkında herhangi bir haber, bildiri, veya yayın yapılmasını engelleyerek sansür uygular ve Osmanlı halkı savaşta ne olup bittiğini uzun yıllar sonra ancak öğrenebilecektir.
Sarıkamış Harekatının Özeti şu şekildedir:
1914 yılının Kasım ayında Azap ve Köprüköy, Rus orduları tarafından saldırıya uğramış; Ancak saldırıyı 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa püskürtmüş ve Rus ordusunu dağıtmıştır.
Harekatın amacı, dağılan Rus ordusunu tamamen yok edip, Bakü petrollerine ulaşmak ve Alman İmparatorluğu'nun sanayi ihtiyacını karşılamaktı. Aynı zamanda 1877 yılındaki 93 Harbi'ni Osmanlı İmparatorluğu'nu kaybetmiş ve Batum, Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin Ruslara verilmişti.

Toprakları geri almak amacıyla 1914 yılında dönemin Başkomutan Vekili olan Enver Paşa, 19 Aralık tarihinde "Sarıkamış Harekatı" planlarını kurmaylarına sundu.
İlk iki günü başarıyla geçen taarruz sonrasında olumsuz hava koşulları nedeniyle seyrini değiştirdi. Kış, 3-4 Ocak 1915 gecesi daha da şiddetlendi. Fırtına ile yağan kar, yolları tıkayıp, çadırları yıktı.
Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığına göre Sarıkamış’ta Osmanlı zayiatları 60.000 ve Rus zayiatları 30.000’dir. Savaşın en hazin kısmı ise Osmanlı kayıplarının bir çoğunun Ruslar ile yapılan çarpışmalarda değil de ağır soğuk hava koşulları yüzünden ölmesidir. Ruslar; Türklerden 200 subay, 7000 eri esir, 20 makineli tüfekle 30 topu ganimet olarak almışlardır. 5000 kişi civarında esir alınmıştır.

Sarıkamış Harekatı, bunca geçen zamana rağmen tamamen aydınlatılamamış olması ayrıca bir üzüntüdür. Biz Sarıkamış harekatını en detaylı bir şekilde araştırmaya devam ediyoruz. İnşallah bu aziz millete en kapsamlı bir tarihi romanla selamlayacağız...

En acı olay ise bu askerlerimizin çoğunun donarak feci şekilde can vermiş olmasıdır.
Allahüekber Dağları’ndaki sessiz ölüm ayaklardan başlar. Yaklaşık 2900 metre rakımda, -40,-50  derecelerde düşmanı arkadan çevirmek için dağ-taş yürüyen on binlerce askerin çarıkları parçalanmış, üzerinde sadece yazlık üniformaları kurşun gibi inen kara dayanamayıp çaputa dönmüştür... Çetin kış koşullarında birbirlerine sokularak insanüstü bir gayretle yürürler. Hasta, aç ve susuzdurlar!.. Ayakları morarmaya, sonra kararmaya başlar!. Ölüm aşağıdan yukarı doğru ağır ağır yükseliyordur. Yürüyemeyecek hale gelenler bir bir düşer! Rusları yenip eşsiz bir zafer kazanma hırsı ile yanıp tutuşan Enver Paşa’nın emri kesindir: "Düşeni kimse kaldırmayacak, yürüyüş aksatılmayacak." Asker çaresizlik içinde emre itaatle bir an önce ölüm dağını aşıp Sarıkamış’a inmek, düşmanı vatan topraklarından atma cihadıyla yürürler…
Yer yer ulaştıkları cephede göğüs göğüse süngülerle çetin savaş başlar. On binlerce asker ölüm dağlarında eriye eriye yürümeyi sürdürür. Geriye kala kala sadece 1500 civarında asker kalmıştır. Bu büyük bir dramdır!  Dağların zirvelerinde birbirlerine sokularak donan 10 binlerce askerin cansız bedeni kendi kaderine terkedilir. En sessiz ölümdür bu!!! Sonrası daha da vahimdir, aylarca kalan o cansız bedenlerin birçoğu kurda kuşa yemdir. O kadar hazin bir durumdur ki, anlatılanlara göre, askerlerin kimi çömeldikleri yerde, kimi iki büklüm vaziyette, içinde bulundukları pozisyonda donup buzdan heykele dönüşmüşlerdir! Yani hiç savaşamadan on binlerce kardelenin donarak beyazlar içerisinde solduğu bir direniştir Sarıkamış… Makalemin girişinde ilk dörtlüğünü verdiğim Sarıkamış Destanı Manzum şiirim şöyle özetliyor:

SARIKAMIŞ DESTANI

Buncacık soğukta üşürken biz,
Kardan adam yaparken siz,
Onlar, zemheride dondular,
Allahuekber dağında,
Buzdan heykel oldular!..

Övünürken Çanakkale Destanıyla,
Dövünürüz Sarıkamış Harekâtıyla,
Birinci Dünya Savaşı’nda,
Osmanlı’nın kapıştığı Rusya’yla,
Kör dövüşün adıdır Sarıkamış…

Bin dokuz yüz on dörtte başlayıp,
Bin dokuz yüz on beşte biten,
Ama sadece on bir gün süren,
On iki milyonluk ülkenin,
On binlerce evladı şehit olan,
Talihsiz savaşın adıdır Sarıkamış…

Sarayın damadı Enver Paşa,
İttihat ve Terakki’nin güçlü adamıydı,
Almanların desteğiyle,
Ordu komutanlığına atandı!
Rusları yenme hırsıyla,
Bir gecede seferberlik ilan edip,
Genç, yaşlı herkesi cepheye çağırdı…

Aklı başında komutanlar,
Ağır kış koşullarında,
Faciayla sonuçlanacağını söyleyip,
Harekâta karşı çıktılar!
Lakin zafer kazanma hırsıyla,
Aklı tutulan Enver Paşa tarafından,
Birer, birer görevden alındılar!

Yirmi iki Aralık zemheri gecesiydi,
Rus’a karşı hücum emri verildi,
Asker hem direndi hem yüklendi,
Düşmanı amansız takip başladı!
Yollar kar, hava eksi kırk dereceydi,
Düşmanı arkadan çevirmek için,
Paşalar askeri dağlara yığdı,
Tepeler amansız, asker çaresizdi,
Amansız Allahuekber dağında,
Asker yürüdükçe yoruldu,
Ayakları morarmaya,
Gözler kararmaya başladı,
Sessiz ölüm aşağıdan yukarıyaydı!..

Yorgunluktan ve hastalıktan,
Yürüyemeyecek hale gelenler,
Birer, ikişer yere düştüler!
Çetin ağır kış koşullarında,
Aç ve susuzluktan bezgindiler!
İki bin dokuz yüz metre rakımda,
Mehmetcik tırmanmaya başladı,
Ayaklarındaki deri çarıklar,
Yürümekten paramparçaydı!
Kurşun gibi inen kardan,
Üzerlerindeki yazlık üniformalar
Çaput gibi döküldüler!..

Turancılık sevdalısıyla yanıp tutuşan,
Enver Paşa’nın kesin emriydi:
“Düşen kaldırılmayacak, yürüyüş aksatılmayacak!”

Asker bu çaresizlik içinde,
Komutanın emrine itaat etti,
Bir an önce ölüm dağını aşıp,
Sarıkamış’a inmek istedi!..

Düşmanı kovmak için,
Canla, başla yürüdüler,
Ölüm dağlarını eriye eriye aştılar!
On binlerce askerden geriye,
Sadece bin beş yüz nefer kaldılar…

Dağları aşabilenler şanslıydılar,
Yer yer ulaştıkları cephede,
Rus’la göğüs göğse çarpıştılar!
Yetmedi, tüfeklere süngü takıp,
Düşmanı kahramanca daldılar...

Karlı dağları aşamayanlar,
Kara kışa çaresiz yenildiler!
Zemheri ayazına dayanamayanlar,
Dağın zirvesine ulaşamadılar,
Neferler koyun koyuna sokulup,
Birbirlerinin sıcağına sarıldılar,
Bir daha da asla uyanamadılar!..
Sonrası daha da vahimdi,
Erlerin kimi çömeldiği yerde,
Kimi iki büklüm, tüfek belinde,
Kiminin süngü elinde,
İçinde bulundukları elemde,
Buzdan heykele dönüştüler…

Düşmanla hiç savaşamadan,
Askerin birçoğu kırıldılar,
Tek kurşun dahi atamadan,
On binlerce kardelen donarak,
Beyazlar içerisinde soldular…
 
Donan körpe Mehmetler,
Dağdan dahi indirilemedi,
Kendi kaderlerine terkedilip,
Aylarca kalan o cansız bedenler,
Sonunda kurda kuşa yemdi!..

Kimine göre bir destan,
Kimine göre bir dram,
Kimine göre bir facia,
Kim ne derse desin buna,
Bir hüznün adıdır Sarıkamış…
          Mehmet Ballı | 2016 [Zemheri]


Bize de nasip oldu 1994 yılında askeri görevimi Sarıkamış’ta yaptım. 19 P. Alayı Alayında yazıcı idim. Tuttuğum nöbet yerlerinden biri de o 90 bin askerin anısına yapılan şehitlikteydi. Sanki kaderlerini yansıtan sadelikte bir mezarlıktı burası, şimdilerin şanına yakışır dikilmiş bir abidesi olsa da…
Karın hiç eksik olmadığı, toprağın sadece yılın birkaç ayında ancak görülebildiği bu diyarda -39 buçuk derece soğukta nöbet tuttum. Bot üstüne bot, kaban üzerine kaban giyerek ve kimi zaman da cep sobasıyla ancak ayakta durabiliyorduk! Aralık ayının o dondurucu ayazında nöbet tutma sürelerimiz 2 saatten kimi zaman 15 dakikaya kadar düşerdi! Sarıkamış hikâyesini o kadar içselleştirmişim ki, orada tutmuş olduğum  her nöbetimde, karşımdaki mezarlar bana, sanki o donmuş askerler olarak gözükürdü. Buzdan heykeller! Sonrasında yüreğimi tutmak ne mümkündü! Sarıkamış zemherisinde gözlerimdeki hüznün damlacıkları buzdan kristallere dönüşürdü...  
Bu millet sizi asla unutmayacak, ruhunuz şad olsun, rahmet ve minnetle aziz şehitlerimiz…
Mehmet Ballı Araştırmacı Yazar
Not: Bu yazı, Halk Edebiyatı Dergisi 9.sayısında yayımlanmıştır.
Bu yazı izinsiz kullanılamaz...