051 - ZARİYAT SURESİ
GİRİŞ
Adı: Surenin ilk kelimesi olan "Ez-Zariyat"dan alınmıştır. Zariyat kelimesiyle başlayan sure anlamına gelir.
Nüzul Zamanı: Konular ve ifade tarzından açıkça anlaşılmaktadır ki bu sure, Hz. Peygamber'in (s.a) İslam'a daveti karşısında yalanlama, alaya alma ithamlarının büyük boyutlara ulaştığı, zulüm ve işkence değirmeninin henüz dönmeye başladığı bir dönemde nazil olmuştur. Bu bakımdan bu surenin de Kaf Suresi'nin nazil olduğu dönemde indiği anlaşılmaktadır.
Konu: Büyük bölümü Ahiret konusundadır. Sonunda Tevhid inancına çağrı yapılmaktadır. Bununla birlikte Hz. Peygamber'in (s.a.) sözlerine inanmamanın ve kendi cahilce (ahmakça) düşüncelerinde ısrar etmenin bu tutumu benimseyen kavimlerin nasıl mahvolduğu insanlara hatırlatılmaktadır.
Ahiret hakkında bu surenin küçük fakat son derece anlamlı ayetlerinde anlatılanlar şunlardır: "İnsan hayatının sonu hakkında insanların çeşitli inançları kendiliğinden açık bir şekilde görüşler getirememekte, aksine hiçbir ilmi dayanakları olmaksızın tahminle ve benzetmelerle bir takım görüş ve nazariyelere dayandığını ispat etmektedir."
Biri, öldükten sonra hayat yoktur demekte, diğeri ölümden sonra hayata inanmakta fakat bunun tenasüh (öldükten sonra ruhun başka bir varlığa geçerek yaşamaya devam etmesi) şeklinde olduğunu iddia etmekte, bir diğeri ahiret hayatını, ceza ve mükafatı kabul etmekte fakat amellerin (davranışların) cezasından kurtulmak için binbir çeşit kurtarıcılar araya sokmaktadır. Böyle büyük ve çok önemli bir konuda insanın, kanaat, görüş ve akidesinin yanlış olması bütün hayatını yanlış yola itecek ve geleceğini de mahvedecektir. İlmi gerçeklere dayanmadan sadece tahmin ve kıyaslara dayanan bir inanç kurmak çok büyük bir ahmaklıktır. Bu durum, bir kimsenin çok büyük bir yanlış anlayış sonucu bütün ömrünü kör bir gaflet içinde geçirip öldükten sonra aniden hiç hazırlıklı olmadığı bir olayla karşılaşması demektir. Böyle konular hakkında doğru kanaat elde etmenin tek bir yolu vardır. O da insanların ahiret hakkında Allah'tan vahiy yoluyla elde ettikleri bilgiyi dikkatle incelemeleridir. Yeryüzü ve gök düzenine hatta kendi varlığına dikkatle bakarak bunları basiretle incelediği takdirde, bu bilginin doğru olduğunu ispat eden delilleri her yerde görecektir. Bu arada rüzgar ve yağmur düzeni, yeryüzünün yaratılışı ve oradaki diğer (bütün) mahlukları, insanın kendi varlığını, gökyüzünün yaratılışı ve dünyanın bütün çift olarak yaratılan varlıkları, ahiretin birer ispatı olarak öne sürülmüşlerdir. Ve insanlık tarihi de kainat düzeninde yapılan herşeyin bir karşılığı olduğunu gösteren örneklerle doludur. Kur'an'da bunlar seçilerek belirtilmiştir.
Daha sonra insanlar tek Allah'a inanmaya çağrılarak kısa bir ifade ile buyurulmuştur ki: Allah sizi başkalarına kulluk için değil, ancak kendisine kulluk etmeniz için yaratmıştır. O, gıdasını sizden alan ve yardımınız olmadan ilahlığını sürdüremeyen uydurma mabutlarınız (putlar) gibi değildir. O, herkese rızık veren ilahtır, hiç kimseden rızık istemeye muhtaç değildir. O'nun ilahlığı kendi gücüyle kaimdir.
Bunlar arasında şu da belirtilmiştir ki; peygamberlere her ne zaman karşı konulmuşsa akla uygun delillerle değil ancak inat, aksilik ve ahmakça bir gurura dayanarak karşı konulmuştur. İşte bu gün Hz. Muhammed'e (s.a) reva görülen muamelenin itici sebebi serkeşlik ve azgınlıktan başka bir şey değildir. Bundan sonra Hz. Muhammed'in (s.a) bu serkeşlere önem vermemesi, kendi davet ve uyarılarına devam etmesi bildiriliyor. Çünkü Hz. Peygamber'in (s.a) daveti o serkeşlere tesir etmese de iman edenlere faydalıdır.
Serkeşlikte ısrar eden zalimlere gelince, bunlardan önce bu yolda yürüyenler hak ettikleri azabı bulmuşlardır. Bunların hak ettikleri azab da hazırdır.