175- Onlar, hidayete karşılık sapıklığı, bağışlanmaya karşılık azabı satın almışlardır. Ateşe karşı ne kadar dayanıklıdırlar.
176- Bu, Allah'ın Kitabı şüphesiz hak olarak indirmesindendir. Kitap konusunda anlaşmazlığa düşenler ise uzak bir ayrılık içindedirler.
177- Yüzlerinizi doğudan ve batıdan yana çevirmeniz iyilik(175) değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; ona olan sevgisine rağmen, malı yakınlara, yetimlere, yoksullara, yol oğluna (yolda kalmışa) , isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda (direnip) sabredenler(in tutum ve davranışıdır) . İşte bunlar, doğru olanlardır ve müttaki olanlar da bunlardır.
178- Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas(176) yazıldı (farz kılındı) . Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi.(177) Fakat kimin (hangi katilin) lehinde, onun (maktulün) kardeşi(178) (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (179) (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden (size) bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim de bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır.(180)

AÇIKLAMA

175. İbadetlerin dış formlarına verilen önemin anlamsızlığını göstermek üzere, örnek olarak, yüzünü doğuya veya batıya döndürmenin gerçek iyilik (birr) olmadığına işaret edilmektedir. Burada, bazı dinî formalite ve törenleri icra etmenin veya dindarlık gösterisinin gerçek iyilik olmadığı ve Allah katında önem ve değeri bulunmadığı anlatılmak istenmektedir.
176. Arapça kısas kelimesi, adam öldürme olaylarında cana karşılık can kuralını ifade eder. Bununla birlikte, öldüren kişinin cinayeti işlediği şekilde öldürülmesi gerektiği anlamına gelmez. Sadece, diğerinin canını aldığı için, onun da canının alınması gerektiği anlamına gelir.
177. Adalet taleplerine cevap vermek üzere, burada, insan hayatının taşıdığı değerin eşitliği ilkesi ortaya konulmaktadır. Kan bedeli ve cezası, ne öldürenin, ne de öldürülenin sınıfına bakarak belirlenemez. Bu nedenle öldüren kimsenin, kendisinin kan cezasını ödemekle sorumlu olduğu açıkça bildirilmektedir.
İslâm'dan önce insanlar kendi kabilelerinden öldürülen biri için çok yüksek bir diyet belirliyorlar ve öldürenin kabilesinden aynı değerde bir üyenin veya öldürülenin değerine göre diğer kabileden birçok, bazen de yüzlerce adamın canını istiyorlardı.
Diğer taraftan eğer öldüren, öldürülenden daha yüksek bir toplumsal sınıfa dahilse, o zaman onların "adaletleri" öldürenin canının alınmamasını gerektiriyordu. Bu kan bedelinin belirlenmesindeki eşitsizlik sadece o cahiliye dönemi ile sınırlı değildir. Bugün bile "medenî" uluslar kendi ülkelerinden bir kişinin öldürülmesine karşılık, katilin ülkesinden elli kişiyi öldüreceklerini açıkça söylemekten utanmamaktadırlar. Bu tehditleri pratikte uygulamaya da koymaktadırlar. Çoğu zaman köle ülkeye mensup yüzlerce kişinin, yöneten ülkeye mensup bir kişinin öldürülmesine karşılık öldürüldüğünü duyuyoruz. Örneğin 20. yüzyılda bile, Sör Lee Astek adlı bir İngiliz'in öldürülmesi üzerine, medeniyet havarisi İngilizler tüm Mısır halkından bunun intikamını almışlardır. Fakat katil eğer "medenî" yöneten bir ülkeye mensupsa ve öldürülen de "medenî olmayan" köleleştirilmiş bir ülkeye mensupsa, onların hâkimleri katile ölüm cezası vermemektedirler. Bu adaletsiz kanunlara karşı önlem almak için Allah, ikisinin de sınıf seviyelerine bakılmaksızın öldüren kimseye karşılık, sadece ve sadece öldüren kişinin canının alınması gerektiğini bildirmektedir.
178. Burada "kardeş" kelimesinin kullanılması bir tür tavsiye içerir. "Öldüren kişinin size çok büyük zarar verip incitmiş olmasına rağmen, yine de o her şeyin ötesinde sizin insan olarak kardeşinizdir. Bu nedenle yanılan kardeşinize karşı hiddetinizi yener, intikam almaktan vazgeçer ve ölüm cezasını kaldırırsanız, insan olarak derecenizi yükseltmiş olursunuz."
Bu ayet aynı zamanda, İslâm Ceza Hukuku'na göre, cinayetin bağışlanabilir bir suç olduğunu göstermektedir. Bu ayet, eğer dilerlerse öldürülen kişinin ailesinin katili bağışlamalarına izin verir. Bu durumda mahkeme, katile ölüm cezası vermek konusunda diretemez. Tabii ki eğer veliler isterse katil, öldürülenin ailesine diyet vermek zorundadır.
179. Arapça ma'ruf kelimesi Kur'an'ın birçok yerinde kulanılmıştır. Bu kelime genelde bilinen ve tüm dengeli insanların kabul edeceği âdil ve aklî davranış kalıplarıdır. Bunlar o denli açık ve yaygındır ki, ön yargı ve şahsî çıkar nedeniyle gözü körelmemiş herkes bunları doğru ve âdil diye kabul edecektir. İslâm hukuku, hakkında düzenleme yapılıp kural konmayan bütün meseleleri bu kavram altında inceler. Bu tür genel kullanım ve yaygın kurallara "ma'ruf" denir.
180. Örneğin, eğer öldürülenin akrabaları diyeti (para cezası) kabul ettikten sonra, yine katili öldürmeye çalışırlarsa veya katil (veya arkadaşları) diyeti tam anlamıyla ödemekten kaçınır veya kötü bir şekilde karşılık verirlerse, bu, sınırı aşma olarak değerlendirilir. Her iki grup da eşit derecede lütufkâr davranmalı ve karşı tarafın gösterdiği iyi niyeti değerlendirmelidir.